Çocukluğumuzda bizi bizden alan anlar vardır, beynimizin en ücra köşelerinde “unutulmazlar” arasına kaydedilenler hani…. Hatırla…. Günlerce beklediğin pembe fiyonklu nilüfer kokan, kokmasa da sana kokar gibi gelen kalpli elbiseyi uykundan kalktığın bir sabah yatağının yanında bulduğunda nasıl da sevinmiştin.
Arkadaşında gördüğün o sihirli deniz mavisi kaykaya, uzaktan göz ucu ile uzun süreli bakışlarını takip eden babanın, bir akşam iş çıkışı eve gelip de kapıda sorduğun “babacığım o nedir?” soruna karşılık uzattığı paketi açtığında, yüreğinde hissettiğin o tatlı kırpıntı ile attığın çığlığı…
Okulda koşu yarışında aldığın madalyayı odanın en güzel yerine astığında, hissettiğin gurur ve haz duygularının dalgalarının yüzündeki yansıması aldığın “aferin” lerden değil miydi?
Büyüdükçe büyümek ister ama hazlarımız elimizden alındıkça da küçülmek isteriz, yapabildiklerimizi yapamıyor olmak zamanla şaşkınlıktan öte yüzlerde ekşimelere ve buruşuk edalara yol açarken, hırçın ve tepkili kişiliklerde kayboluşlar başlar, ya bastırmaktır çare ya umursamamak….
Ama çocukken de büyükken de katlanılamayan, yapılamayan, “çocukluk” yorumlamalarının yanında ezici eleştirilerdir, elimizden izinsizce alınan lolipopların ardından baktığımız gibi bakar, midemizde sert yumruklar hissederiz irkilen yüreklerimizde. Gözlerimiz dolar dolar taşar da akmaz hani, içimizdeki dalgalar kıyıya vurur da vurur ama yine denize kavuşur…
Yıkıcı eleştiriler yetişkinlerden gelenlerdir
Çocuklar birbirini eleştirir, alay ederler zaman zaman, bunlar acıtsa da hatırlamazlar ertesi gün, çünkü masumca yapılan takılmalardır onlar bir inatlaşma ve yarışma amaçlı olan…. Oysa ki yıkıcı anlamdaki eleştiriler yetişkinlerden gelenlerdir, onların büyümekte serpilmekte olan ruhlarını göremezler, kıyaslayıcı, kenara iten, horlayıcı eleştiriler zamanla hevesleri balon gibi söndürerek ellerine bağladıkları iplerde büzüşüp kalırlar rengarenk ve sönük.
Çocuklar itina ile yaptıkları her şeyden takdir görmek isterler, yıldızlı teşekkürler ve çikolatalı öpücükler beklerler, yapamadıklarından da hoşgörü ve anlayış sözcükleri, “sen halledersin….” Bakışlarıyla beklerler, yürekleriyle beklerler, ellerinin dost avuçlarda sarmalanarak ısınmasını isterler, yeniden hızla ileri atılabilmek için.
Büyüdükçe yıkıcı eleştirilere karşı hissettiklerimiz değişiyor mu?
Sanıyor musunuz ki yaşlar büyüdükçe yıkıcı eleştirilere karşı hissettiklerimiz değişiyor? Beklentiler ve beğenildikçe yıldızlaşan “aferin” lerin paha biçilmez değeri her yaşta aynı lezzette.
Hepimiz onarıcı ve haklı, daha iyiye merdiven dayayan eleştirileri memnunlukla karşılar ve daha özenli olmaya çabalarken kıvrak dönüşlerle yeniden yapılanırız…. Oysa ki sert eleştiriler bizi buz gibi tepkilere taşır.
Yine yedi yaşımızdayken annemizin ördüğü saçlarımızla zıplayarak yaptığımız dansı arkadaşımızın ablasının komik bulup, alay etmesinde hissettiğimiz kızgınlık gibi, midemizden yukarı çıkan o sıcacık itiraz sesini hatırla… Duyulmayan sesi…
Eleştirinin buz kenarına çiçek kondurmak
Tepkisiz ve sessiz harflerle duyulan sesler yürekte hissedilir ancak …. “hatırla….” Minicikken, yetersiz ya da hatalı olduğunda, anneciğinin kollarına uzanan halini ve sonra rahatlamış kuş gibi hafif benliğini hatırla… Seni sarmasını ve onaylamasını…. “Sen bir harikasın…
Orkide Erol